Bir sürü Internet sitesinde birden Netflix’in’ Türkiye’de 3 yılda yarattığı ekonomik büyüklüğü paylaşması, Netflix’i çok sempatik göstermiştir.
Bazı kuruluşlar var ki “Ben naptım ya” tadında diyerek sizin görünmeyen yerlerinize sinsice vuranlardan.
Bunun en fazla örneğine Amerikan çıkışlı şirketlerde rastlayabiliyoruz. Kotlu fastfood kültürü. Hepimizin maruz kaldığı ve hepimizin de değiştiği (Bu yazıyı bitirdikten sonra kot pantalonumu giyip hamburger sipariş edip tatlı olarak donut yiyeceğim mesela.)
Amerikan kültürünü size farketmeden pazarlayan, satan medya ve teknoloji şirketleri sadece Türkiye’de etkili değil. Tüm Dünyada.
Süper komik olanı, tüm zamanların en emperyalist gücü sayılabilecek olan İngiltere’nin yayın kuruluşu BBC bile bundan şikayetçi. Yıllık raporunda şunları söylüyor:
İngiliz kültürü küresel hizmetlerden dolayı risk altında
Netflix, Amazon ve Disney gibi çevrimiçi medya devlerinin yükselişi, İngiliz hikaye anlatıcılığını riske atıyor.
ABD merkezli video hizmetleri izleyicilere mükemmel programlar getiriyor, ancak bu içerik Birleşik Krallık’ta popüler olsa da ve bazen Birleşik Krallık’ta hazırlansa da, nadiren Birleşik Krallık’la ilgili veya esas olarak Birleşik Krallık izleyicileri gözetilerek hazırlanmış içerik oluyor.
Odak noktaları, Birleşik Krallık’ın kültürel hikayesine katkıda bulunmak değil; küresel çekici içerik üretmek için Birleşik Krallık’ın parlak yaratıcı sektörünü kullanmaktır.
Bu genellikle program kataloglarının ABD hikayelerini ve ayarlarını yansıttığı anlamına gelir. Tabii ki istisnalar var, ancak bunlar çok az. 2020’nin ilk ve üçüncü çeyreğinde, veriler İngiltere’deki izleyiciler tarafından Netflix’te görüntülenen ilk on içerikten en az sekizinin ABD programları olduğunu gösteriyor.
ABD merkezli Video Abonelik servisleri son yıllarda İngiltere’nin üretim sektörüne yatırımlarını artırdı ve bu memnuniyetle karşılanıyor. Ancak, nispeten küçük.
Enders Analysis’in bu ayın başlarındaki bir raporu, Birleşik Krallık’ta ABD Video Sağlayıcıları tarafından üretilen içeriğin, BBC tarafından yapılan programlardan belirgin şekilde daha az İngiliz olduğunu tespit etti. Bunun yerine, Birleşik Krallık’ta Amerikan SVOD’ları (Üyelik bazlı Video İçerik Sağlayıcılar) tarafından üretilen yapılan programlar, ABD merkezli olma eğiliminde olan kültürel referanslar ve temas noktaları içerir.
Televizyon, kendimizi ve birbirimizi anlamamız için diğer kültürel araçlardan daha önemlidir. Bir TV cihazını kullanarak haftada ortalama 32 saat harcıyoruz – bugüne kadarki diğer kültürel uğraşlardan daha fazla. TV kim olduğumuzu, nasıl düşündüğümüzü ve birbirimizle nasıl ilişki kurduğumuzu şekillendiriyor. Kendimizi ve birbirimiz gibi olanları ekranda görmemiz çok önemli; kendi sesimizi, aksanımızı, dillerimizi ve lehçelerimizi duyduğumuzu; deneyimlerimizin ve topluluklarımızın özgün bir şekilde resmedildiğini görüyoruz.”
Kaynak linki: (Git google a araştır isimli link 😉 )
Bir Internet sitesi de “Yeni Netflix draması eski yaraları açıyor” başlıklı yazısında
“…1942’de Türkiye’nin gayrimüslimlere Müslümanlardan 20 kat daha fazla vergi koymasının ardından servetini kaybeden varlıklı bir Yahudi aileden geliyor.
Sadece bir ay içinde, aidatlarını ödeyemeyen 1000’den fazla kişi, Aşkale’nin doğu ilçesinde, birçoğunun ölene kadar çalıştığı bir çalışma kampına götürüldü. Matilda babasını ve erkek kardeşini orada kaybetti.
30.000’den fazla Yahudi, yoğun uluslararası baskıların ardından 1944’te düşürülmesine rağmen, verginin uygulanmasından sonra Türkiye’yi terk etti.” diye yazıyor.
Görüşlerine vurulan bir gazeteci Türkiye’de Yahudilerin, Rumların, Ermenilerin maruz kaldığı ve halen devam etmekte olan ayrımcılık olduğunu söylüyor.“Bu tür girişimler sesimizi duyurmamıza yardımcı olacak. On yıllardır süren sessizliğimizi sürdürmek yerine şimdi eşit vatandaşlık haklarımızı geri almanın zamanı geldi. Bu tür Netflix şovları bu nedenle bu amaç için çok değerli ” diyor.
Hollywood yapımlarının çok güzel yaptığı bir şey vardır: Yahudiler, Amerikan hayatının bir parçasıdır, her yerde onların evliliklerini, shabbatlarını kutlarlar, Bir Amerikan dizisi olmasın ki, bu tür sahnelere yer verilmesin. Diğer yandan da müslüman klişesi vardır: Teröristlerdir, gericidirler. Seyirci de bu klişeleri kolayca satın alır.
Aynı Hollywood kafası Netflix globalleşse de Dünyaya pazarlanmaya devam ediliyor. Sinsice.