Bir çok kimse Maslow un İhtiyaçlar hiyerarşisi teorisini bilir. Bu 45lik Bilim ve günlük listelerde pek sükse yapmıştır. Bir çok insan buna atıfta bulunur, dillerde bi melodi gibi bunu mırıldanır. Bu melodiyi mırıldananlar arasında ve mantıklı gelen insanlar arasında ben de varım.
Ancak konumuz bu teori değil. Bu yazı Maslow’un diğer teorisi hakkında. Şu sıralar bu melodi dilime dolanıyor.
Gerçi bu teorinin daha erken halini Abraham Kaplan söylemiş. Melodi belki de ona ait.
1964 de Amerikalı Felsefeci Abraham Kaplan şu sözleri söylemiştir
“Buna enstrümanın yasası diyorum ve şu şekilde formüle edilebilir: Küçük bir çocuğa çekiç verin ve karşılaştığı her şeyin vurmaya ihtiyacı olduğunu görecektir.”
Araştırma Davranışı: Davranış Bilimi Metodolojisi eserinde, Kaplan enstrümanın yasasından bahsetti:
“Bir bilim insanının, problemlerin çözümünde kendisinin özellikle uzman olduğu tekniklerin kullanılmasını gerektirecek şekilde formüle etmesi pek sürpriz değildir.”
Quertery Library için 1964’te yazdığı bir makalede, yine yasaya atıfta bulundu ve şöyle dedi: “Sorunlarımızı, bu sorunların çözümlerinin zaten bizim elimizde olan şeyleri kesin olarak talep edebilecek şekilde formüle etme eğilimindeyiz. ”
( Yani biraz daha basit ifadeyle, bir bilimcinin problemleri formüle etme şekli, nedense yetenekli olduğu alanlar bu problemi çözecek şekildedir.)
Abraham Maslow 1966 da aynı sonuca ulaştı (belki de Abraham Kaplan’ın yazısını okudu veya bir konferansına katıldı, bilmiyorum) 1966 da basılmış olan Bilimin Psikolojisi’nde şu şekilde yazdı:
Otomobiller için ayrıntılı ve karmaşık bir otomatik yıkama makinesi gördüğümü hatırlıyorum, onları yıkarken güzel bir iş çıkarıyordu. Ancak sadece bunu yapabilirdi ve tertibatına giren diğer her şey, yıkanacak bir otomobilmiş gibi muamele gördü. Sanırım sahip olduğunuz tek araç bir çekiçse, her şeye bir çivi gibi muamele etmek caziptir.
“Enstrümanın kanunu”, “çekiç kanunu”, “Maslow’un çekici veya “Altın çekic”, tanıdık bir araca aşırı güven içeren bilişsel bir önyargıdır.
Kendimize ve etrafımıza bir bakalım, bu önyargıya karşı bağışıklığımız var mı?
Mesela bilgisayar programlamada olduğunu 1998 deki şu sözlerden görüyoruz:
Yazılım geliştiricisi José M. Gilgado, yasanın 21. yüzyılda hala geçerli olduğunu ve yazılım geliştirme için oldukça geçerli olduğunu yazdı. Birçok kez, yazılım geliştiricilerin “yeni kısıtlamalar ile tamamen yeni bir farklı proje yapmak için aynı bilinen araçları kullanma eğiliminde olduğunu” gözlemledi. Bunu, riskten kaçınmak için hiçbir şeyi değiştirmediğiniz konfor bölgesi durumunda suçladı. “Aynı araçları her kullanabildiğinizde kullanmanın sorunu, seçim yapmak için yeterli argümanınızın olmamasıdır, çünkü karşılaştırılacak hiçbir şeyiniz yoktur ve bu bilginizi sınırlandırmaktadır.” Çözüm, “çok aşina olmasak bile, mümkün olan en iyi seçimi aramaya devam etmektir”. Bu, bilmediğiniz bir bilgisayar dili kullanmayı içerir. RubyMotion ürününün geliştiricilerin bilinmeyen bilgisayar dillerini tanıdık bir bilgisayar dilinde “sarmasını” sağladığını ve böylece bunları öğrenmek zorunda kalmadıklarını belirtti. Ancak Gilgado bu yaklaşımı tavsiye edilemez buldu, çünkü ona göre yeni araçlardan kaçınma alışkanlığını güçlendiriyordu.
Örnekleri arttırabilirim, influencer marketing hizmeti sunan bir ajans tüm problemleri influencer larla çözmeye, dijital ajans web sitesi mobil uygulamayla çözmeye meyilli olacaktır.
Sadece çözüm mü? Bu insanlar arasındaki ilişkilere bile sirayet eder. Sohbeti bir şekilde devamını getirebileceğimiz konulara getirmek, ekibimizi yönetmesini bildiğimiz insan türlerinden seçmek, yönetim şeklimiz, ebeveynlik şeklimiz, yetişkinlikte etrafımıza topladığımız insanların bir şekilde çocukken öğrendiğimiz ilişki türlerini yansıtan ilişkiler sunan kişiler olması vb bu teorinin doğru olduğunu düşündüren göstergelerdir.
Sizin de bildiğiniz örnekler varsa aşağıda paylaşmak isterseniz çekinmeyin.